Flaş Haber Yeni

BURDUR’UN KALBİNDE SAKLI GELİN KAVAĞI EFSANESİ

BURDUR’UN KALBİNDE SAKLI GELİN KAVAĞI EFSANESİ

Gelin Kavağı’nın Gölgesinde

Gölhisar’ın tarihi sokaklarını arşınlarken, geçmişin yankıları arasında kayboluyordum. Kibyra’nın sütunları gibi, bu topraklar da nice efsaneleri, nice hikâyeleri içinde saklıyordu. Yüzyılların izini süren taş yolların arasında, koca çınarın hikâyesi aklımı çelmişti. Halk arasında dilden dile anlatılan "Gelin Kavağı" efsanesini dinlemek için yönümü ona çevirdim.

Öncesinde, herkesin övgüyle bahsettiği Memiş’in Yeri’ne uğradım. Çörek otu kahvesinin buruk ama iç ısıtan tadını damağımda bırakarak, yılların ve hikâyelerin saklandığı o ağacın yanına vardım. Uzaktan bakınca bile bir zaman kapısı gibi yükseliyordu; göğe uzanan dalları, geçmişin izlerini bugüne taşıyor gibiydi. Ağacın etrafında sessizce dolaşırken, dalgın dalgın kavağın gölgesinde duran yaşlı bir adam dikkatimi çekti.

Yanına yaklaşarak selam verdim, isminin Ahmet olduğunu söyledi. Derin bakışlarında geçmişin izleri vardı. “Burası neden Gelin Kavağı olarak anılıyor?” diye sordum. Yaşlı adam, gözlerini yavaşça kapadı, sonra derin bir nefes aldı. Sanki yıllardır beklediği bir soruydu bu.

“Bak oğul,” dedi, sesi hem titrek hem de vakurdu. “Bu ağaç, sadece bir çınar değildir. Dalları, nice gelinin sessiz duasını taşır gökyüzüne. Kökleri, buradan gelip geçenlerin sevinçlerini, hüzünlerini içine çekmiştir. Ama en çok da bir gelinin gözyaşlarını…”

Sonra anlatmaya başladı…

Yıllar önce, bir düğün alayı bu ağacın yanından geçerken, gelin aniden fenalaşmış ve oracıkta son nefesini vermiş. Bembeyaz gelinliği, rüzgârın hışırtısıyla savrulurken, köy halkı bu ani ölüm karşısında derin bir yasa bürünmüş. O günden sonra, buraya “Gelin Kavağı” demişler. Kimileri, gelinin duvağının ağacın dallarına takıldığını, kimileri ise ruhunun hala burada gezindiğini anlatırmış.

Ahmet amca, gözlerini ufka dikip iç geçirdi. “Bilmem farkında mısın oğul,” dedi, “şimdi de gelinler buraya geliyor. Ama artık onların hikâyesi başka. Eskiden gelinler baba evinden ayrılırken, gözleri yaşlı olurdu. Ana kucağından kopmak, doğup büyüdükleri topraklardan gitmek yüreklerini burkardı. Şimdi ise çoğu, kendini bir masalın içinde sanıyor. Gelinlik, artık bir günlüğüne giyilen bir süs gibi… Oysa eskilerde, gelinlik bir vedaydı, yeni bir hayata adım atmaktı. Şimdi, fotoğraf karelerinde donup kalan bir mutluluk süsü…”

Sustu. Gözlerini ağacın dallarına kaldırdı. Gölgesinde kim bilir kaç anı saklıydı? Kim bilir kaç ana, kızını uğurlarken burada dua etmişti?

Ben de suskunluğa sığındım. Zaman değişse de özlem hep aynıydı. Eski gelinler, eski zamanların gelinleri, ardında hüzünlü bir koku bırakırdı. Şimdiki gelinler ise, belki de o eski ruhları anlamadan, bu ağacın gölgesinde poz veriyorlardı.

Ayrılırken Ahmet amcanın sesi arkamdan yankılandı: “İnsan unutursa geçmişini, ağaçlar anlatır oğul. Ama sen unutma, bu ağaç, gelinlerin gözyaşlarını hala dallarında saklar…”

KÖŞE YAZISI/ HÜSEYİN YILDIZ