BURDUR'DA EL EMEĞİ VE ZANAATIN SON KALELERİ

Burdur'da El Emeği ve Zanaatın Son Kaleleri
Her birinin hikayesi farklı, ama hepsi aynı kaynaktan besleniyor: Emeğin, alın terinin ve ustalıkla şekillenen zanaatın sıcaklığından. Burdur'un sokaklarında yankılanan bu ses, sadece demirin değil, kumaşın, ahşabın ve telli çalgıların da ruhuna işlenmiş bir kültürün nefesidir.
Arasta Sanayi: Emeğin, Ateşin ve Alın Terinin Kalesi
Burdur’un Arasta Sanayi Sitesi… Kimine göre küçük bir sanayi bölgesi, kimine göre gürültü, toz, duman... Ama bilen için bambaşka bir dünyanın kapısıdır burası. Gerçek emeği, alın terini, usta ellerin demiri şekillendirişini görmek isteyenler için bir açık hava müzesidir adeta.
Sabah erken saatlerde kor gibi yanan ocaklar yakılır. Ateşle ısıtılan demir, usta ellerde çekiş ve şahmerdanla yoğrulur. Her "tak tak" sesi geçmişin izlerini bugüne taşır. O sese kulak verirseniz; bir zamanlar çırak olan ustanın, o çekiç sesinde hayatını nasıl yoğurduğunu duyarsınız. Ateşin sıcaklığı sadece demiri değil, izleyenin içini de ısıtır. Bir yanda örs üstünde şekillenen çelik, bir yanda yıllara meydan okuyan bakır ustası, diğer yanda tornada dönen çapa sapı… Hepsi bir emek hikâyesinin kahramanları.
Arasta Sanayi sadece işin yapıldığı değil, hayatın yaşandığı yerdir. Ufak bir kaçamakla içilen demli çayın, kömür sobasının etrafında yapılan esnaf muhabbetlerinin yeri doldurulmaz. Lokantasında yenen kuru fasulye-pilavın yanına elle kırılan bir baş soğan vardır ki, bu lezzet modern sofralarda bulunmaz. Her lokmada geçmişin lezzeti, sohbetin sıcaklığı vardır.
Arasta Sanayi'nin bir başka güzelliği ise çeşitliliğidir. Burada yok yoktur: Kazma, balta, keser, satır; düğün yemekleri için koca kazanlar, salça yapmak için dev tavalar, toprakla uğraşan için çapa, çepin, tırmık... Dahası, kalaycıların paslanmış kap kaçakları pırıl pırıl parlatması ve kış için şıkır şıkır sobaların yapılması da burada gerçekleşir. Hayvan dostlarımız için tasma, zil, çan, evlerimizi ve tarlalarımız bahçelerimizi korumak için tel örgü ve demir kapı yapımları. Aradığınızı bulamazsanız da dert değil; ustaya söyleyin, zevkinize ve ihtiyacınıza göre bir sanat eseri gibi yapar size. Öyle ki, her biri el işçiliğiyle şekillenir; öyle makinelerden çıkmaz, kalıptan değil, ustanın yüreğinden geçerek çıkar.
Arasta'nın taş duvarlarından sızan ustalık, Ulucami eteklerindeki dar sokaklarına da yayılmıştır.
Kumaş kokan dar sokak aralarında, makas sesine karışan ustalık hüküm sürer. Yorgancılar, iğneyle sabır işleyip yorganı nakışa dönüştürür; terziler size özel gömlekler, pantolonlar, takım elbiseler diker; her ilmekte kişiye özel bir zarafet gizlidir. El yapımı kişiye özel ayakkabılar hâlâ bu ellerden doğar, yıpranmış olanlar ise öyle bir onarılır ki, geçmişiyle beraber yeni bir yolculuğa çıkar.
Biraz ötede, talaş kokan atölyelerde ağaç dile gelir. Kütükten, ince bir zevkle kaşıklar, kepçeler, merdaneler, yoklamalar doğar. Sadece sofralar değil, duvarlar da bu ellerle süslenir; şamdanlıklar, oyma motifler ve düz bir tahtaya işlenen portreler, zamana meydan okuyan bir sanatın izlerini taşır. Her biri ustasının yüreğinden çıkmış birer hatıradır.
Ve elbette, Yörük kültürünün sesi de bu topraklarda yankılanır. Sipsi, kaval, zurna ve telli çalgılar; ahşaba, kamışa ve telin tınısına ruh veren müzisyen ellerde, küçük atölyelerde el emeğiyle şekillenir. Bu sesler sadece müzik değil, bir geçmişin yankısı, bir kültürün nefesidir.
Ama içimizi burkan bir gerçek var: Bu değerli ustaların çoğu artık "son usta"... Çırak yok, gelenek devam etmiyor. Gençler kolay işin peşinde, emek ve sabır gerektiren bu meslekler gözden düşüyor. Oysa bu işler yok olduğunda, sadece bir meslek değil, bir kültür de yok olacak.
Köşe Yazısı/Murat Işık