KALEMŞAH KÖŞE YAZISI- KÖYÜMÜZÜN, ÖRFÜYLE TÖRESİYLE MAZİSİNDEN DERİN İZLER

Sokaklarında nice anılar biriktirdiğim köyümde dolaşırken, Selçik Çeşmesi’nin önünden geçerken bir an duraksadım. Çocukluk hatıralarım bir bir gözümün önüne geldi. O sırada evinin önünde oturan rahmetli Esme Nene’yi, yani Esma Pala’yı hatırladım. 87’sine merdiven dayamış bu koca çınarı ziyaret edip, biraz sohbet etmek istedim.
Onunla birlikte eski günlere daldık.
Esme Nine’nin anlattıkları, sadece bir hatıra değil, köyümüzün kültürel mirasının da önemli bir parçasıydı. Geleneksel düğünler, eskiden sadece iki kişinin birleşmesi değil, aynı zamanda bir köyün birlik ve beraberliğinin bir göstergesiydi. O eski düğünleri, adetleri ve en önemlisi gelin alayını anlatırken gözleri ışıldıyordu.
GELİN ALAYI VE ATLARA BİNME GELENEĞİ
Eski zaman düğünlerinde gelin, şimdiki gibi arabaya bindirilmezdi. Onun yerine, süslenmiş bir ata bindirilir ve köy meydanından geçerek damadın evine götürülürdü. Atın eyerine kırmızı bir örtü serilir, üzerine işlemeli bir yastık konur ve gelin, başına al duvağını takarak bu ata oturtulurdu.
Gelin alayının önünde kız ve oğlan yengesi yürür, gelinin iki yanında ise onun en yakın akrabalarından genç kadınlar yer alırdı. Bu yengeler, gelinin yeni evine alışması için ona yol gösterir, düğün boyunca ona destek olurlardı. Gelinin arkasında ise düğün alayı, ellerinde mendiller ve tülbentlerle türkü söyleyerek ilerlerdi.
Bu sırada "Kaynana Çıngırağı" adı verilen büyük bir zil çalınır, kalabalık hep bir ağızdan mani ve türküler söylerdi:
"Gelin ata bindi, beyaz tül bağlandı,
Anasının kuzusu, yad ele uğurlandı."
Gelin, ata bindirildiğinde köyün büyükleri ve düğün alayı bir anda dururdu. Bu noktada, kayınpeder gelinin atının dizginini tutar ve ona birkaç nasihat ederdi. Bu gelenek, gelinin artık bu aileye ait olduğunu ve ona iyi davranılacağını simgeleyen bir törendi.
ATIN ÖNÜNÜ KESME GELENEĞİ
Bir diğer önemli düğün adeti ise "Atın Önünü Kesme" idi. Düğün alayı yola çıktığında, köyün gençleri veya çocukları gelinin atının önünü keser, yollarına ip gerer ve bahşiş isterdi. Eğer kayınpeder veya damat, yeterince bahşiş vermezse ipi açmazlardı. Bu gelenek, hem düğünün eğlenceli bir parçasıydı hem de damadın cömert olup olmadığı hakkında bir test gibiydi.
Eğer bahşiş verilirse, ip açılır ve alay yoluna devam ederdi. Ancak bazı zamanlarda kayınpeder veya damat pazarlık yapar, "Size yarım altın yeter mi?" diye takılırdı. Bu esnada kalabalık kahkahalar atar, bazen bahşiş artırılır bazen de gençler razı olup ipi açardı.
ÇAN VE MAŞALAMA OYUNU
Köy düğünlerinde at binme sadece bir gelenek değil, aynı zamanda bir şölendi. Ancak bu şölenin en unutulmaz anlarından biri, "Çan ve Maşalama Oyunu"nun oynandığı anlardı.
Çan oyunu, düğün alayı yola çıkmadan önce başlar ve köyün meydanında büyük bir coşkuyla oynanırdı. Oyuncular ellerindeki çanları çalarak bir halka oluşturur, bu sırada ortadaki bir kişi çan sesine uygun hareketlerle dans ederdi. Çan sesi hızlandıkça oyuncunun da hareketleri hızlanır, bazen komik ve eğlenceli sahneler ortaya çıkardı.
Maşalama ise daha farklı bir oyundu. Bu oyunda, iki kişi karşılıklı durur ve birbirlerine şiirsel atışmalar yaparlardı. Biri bir dize söylerken diğeri ona karşılık verir, bu sırada köylüler kahkahalar atarak izlerdi. Maşalama bazen damadın ya da geline takılmalar içerir, bazen de köyün yaşlıları gençlere nasihat veren dizeler söylerdi.
Maşalama örneği:
Gelin:
"Bu evin başı sensin, ben de seni beklerim,
Ellerinden öperim, her gün seni severim."
Damat:
"Ben de seni seviyorum, her zaman yanında olurum,
Bütün ömrümüz boyunca hep seni kollarım."
Gelin:
"Seninle geçecek yıllar, rüya gibi olacak,
Sonsuz mutluluk, gönlümüzde kalacak."
Damat:
"İkimizin sevgisi, köyde konuşulacak,
Sonsuza kadar sürecek, adı herkes anacak."
Maşalama, düğünlerin en neşeli anlarından biriydi ve tüm köy halkı katılarak bu keyifli oyunu izlerdi. Hem eğlenceli hem de kültürel olarak büyük bir öneme sahipti.
KAYNANA VE GELİN ARASINDAKİ SİMGELER
Gelin eve geldiğinde, kayınvalidesi onu kapıda beklerdi. Gelinin başından aşağıya buğday veya pirinç serpilirdi. Bu, "evin bereketi artsın, gelin uğurlu gelsin" anlamına gelirdi. Ardından gelinin başına tatlı bir şerbet dökülür, böylece "tatlı dilli ve uyumlu bir gelin olsun" diye dua edilirdi.
Kapı eşiğinde, gelinin ayağının altına bir bakır para konur ve "Bakır gibi sağlam ol, ailenin direği ol" denirdi. Aynı zamanda, kayınvalide gelinin sağ ayağıyla içeri girmesini isterdi. Sol ayağıyla girerse uğursuzluk sayılırdı.
Bazı köylerde, gelin kapıdan girerken kayınvalidesi ona küçük bir ekmek uzatırdı. Bu, “Eve girerken ekmekle gir, her zaman evinde bolluk olsun” anlamına gelirdi.
SONSUZLUKTAN GELEN BİR KÜLTÜR
Esme Nine’nin anlattıkları, köyümüzün geçmişinden gelen büyük bir mirastı. Bugün birçok şey değişmiş olsa da, bu eski adetler hâlâ hafızalarda yaşamaya devam ediyor. Düğünler artık şehirlerde düğün salonlarında yapılıyor, gelin arabayla götürülüyor ama o eski zamanların neşesi, samimiyeti ve dayanışması unutulmuyor.
Esme Nine’nin gözleri uzaklara dalarken, belki de yıllar önce bir gelin alayını izlediği günü hatırlıyordu. Onun anlattıklarıyla biz de geçmişe kısa bir yolculuk yaptık ve bir zamanlar köy sokaklarını şenlendiren düğün alaylarını yeniden hayal ettik.
Hüseyin Yıldız (Kalemşah) Kültür ve Turizm Bakanlığı Halk Şairi