BURDUR MAKÜ’LÜ UZMANDAN DOĞAYA ÇAĞRI
Yangın rejimindeki değişiklikler ormanların kendini yenilemesini zorlaştırıyor
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Gıda Tarım ve Hayvancılık Meslek Yüksek Okulu Bitki Koruma Programı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Kavgacı: "Ormanlar, yangın rejimi altında belli bir adaptasyon yeteneğine sahipler. Bu adaptasyon, ekosistemlerin yangın sonrası hızlı yenilenme kapasitesini sağlar. Binlerce yıllık evrimsel süreç sonunda yangınla yaşamayı öğrenmiş ekosistemlerdir"
"ANCAK İNSAN ELİYLE ORTAYA ÇIKAN REJİM DEĞİŞİKLİKLERİ, BU YENİLENME YETENEĞİNİN ÇALIŞMASINA İZİN VERMİYOR"
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Gıda Tarım ve Hayvancılık Meslek Yüksek Okulu Bitki Koruma Programı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Kavgacı, ormanların yangın rejimi altında belli bir adaptasyon yeteneğine sahip olduğunu belirterek, "Ancak insan eliyle ortaya çıkan rejim değişiklikleri, bu yenilenme yeteneğinin çalışmasına izin vermiyor." dedi.
Anadolu Ajansının (AA) Global İletişim Ortağı olduğu, "Yeşil Vatan'dan Dünya Ormancılığına" devam eden İstanbul Orman İnovasyon Haftası'nda (IFIW) orman yangınlarındaki insan etkisi ile rejim değişikliği ve bunun ekosisteme etkileri konuları da ele alınıyor.
Kavgacı, AA muhabirine yangın rejiminin, yangının mevsimselliği, şiddeti, frekansı ve ekosistemi etkileme düzeyini ifade ettiğini söyledi.
Dünya üzerindeki karasal ekosistemlerin belli bir yangın rejimine sahip olduğunu hatırlatan Kavgacı, "Ormanlar, yangın rejimi altında belli bir adaptasyon yeteneğine sahipler. Bu adaptasyon, ekosistemlerin yangın sonrası hızlı yenilenme kapasitesini sağlar. Binlerce yıllık evrimsel süreç sonunda yangınla yaşamayı öğrenmiş ekosistemlerdir. Ancak insan eliyle ortaya çıkan rejim değişiklikleri, bu yenilenme yeteneğinin çalışmasına izin vermiyor." ifadesini kullandı.
Kavgacı, insan kaynaklı bu değişimin özellikle yangınlar arasındaki sürenin kısalmasıyla ortaya çıktığını bildirdi.
Ormanların ağaç türlerine göre değişiklik gösterdiğine değinen Kavgacı, "Kızılçam dünyada en geniş yayılışını Türkiye'de yapıyor. Kızılçamın yangına en büyük uyum yeteneği, yangın sonrası geç açılan tohum özelliği sayesinde yoğun bir kitlesel gençleştirme yapabilmesidir. Ancak bunun için ormanın yaşlanmış olması yani 30 yaşından büyük, boylanmış olması gerekir. Oysa alçak yükseltilerde iki yangın arasındaki süre 15-20 yıla, hatta bazı yerlerde 10 yılın altına kadar düşüyor. Bu durumda ekosistem kendini yenileyemeden tekrar yangına maruz kalıyor. Sonuçta kızılçam ormanlarının yerini maki toplulukları alıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Kavgacı, her ekosistemin kendine özgü bir yangın gerçeği olduğunu, yangın yönetiminin doğru yapılabilmesi için ekosistem-yangın etkileşiminin iyi anlaşılması gerektiğini kaydetti.
Yangın rejimindeki değişimlerin yalnızca kızılçam değil, karaçam ormanlarını da etkilediğine dikkati çeken Kavgacı, şöyle devam etti:
"Kızılçam ormanları genellikle denize bakan yamaçlarda, Akdeniz ve Ege'de yayılış yapar. Dağların arkasında ise karaçam ormanları görülür. Bu iki türün yangına uyum yetenekleri farklıdır. Karaçam ormanları kalın kabuk özelliği sayesinde düşük enerjili örtü yangınlarına karşı dayanıklıdır. Bu nedenle karaçam ormanları, yangını tolere edebilen ekosistemler olarak bilinir. Ancak artık bu bölgelerde örtü yangınlarının yerini tepe yangınları aldı. Karaçam ağaçları tepe yangınlarında öldüğü için tohumlama gerçekleşemiyor. Bu durumda ormanlar çalılıklara, çayırlıklara ya da sürgünle yenilenebilen türlerin baskın olduğu başka ekosistemlere dönüşüyor."
Kavgacı, insan eliyle değişen yangın rejiminin ekosistemlerin yangın sonrası kendini yenileyebilme yeteneğini zayıflattığını vurgulayarak, "Bu durum ekosistemlerde bozulmaya yol açıyor. Yangın-ekosistem ilişkisini doğru anlamazsak, yangın sonrası restorasyonu da doğru temeller üzerine oturtamayız." dedi.
"DOĞAL YENİLENMEYİ DESTEKLEYECEK ŞEKİLDE PLANLAMA YAPILMALI"
Kavgacı, orman yangının, biyolojik çeşitlilik üzerinde bir afet olduğunu belirterek, ancak aynı zamanda kendi has biyolojik çeşitliliğini de ortaya çıkardığını, bu çeşitliliği korumak ve sürdürmek için o bölgede koruma öncelikli türlerin olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini söyledi.
Yangın sonrası toprak koruma ve erozyon kontrolünün açık alan koşulları oluştuğu için çok önemli olduğunun altını çizen Kavgacı, "Yangından sonra ağaçların dikili halde kalması, hala 'yarı orman koşullarının' devam ettiği anlamına geliyor. Bu ağaçlar, yağışları tutarak toprağa zarar veren etkileri azaltır. Ancak biz çoğu zaman yanmış ağaçları kesip endüstriye kazandırıyoruz. Bu da ekosistem üzerinde ikinci bir afet etkisi yaratıyor. Doğal yenilenmeyi destekleyecek şekilde planlama yapılmalı." diye konuştu.
Kavgacı, özellikle büyük ölçekli yangınlarda zaman ve mekan planlamasının önemli olduğunu aktararak, yerel halkın sosyoekonomik koşullarının da dikkate alınması gerektiğini vurguladı.
"İÇ KISIMLARDA YAPRAKLI TÜRLERLE DİRENÇLİ BİR PEYZAJ OLUŞTURABİLİRİZ"
Yangın sonrası peyzaj planlamasına ilişkin önerilerde bulunan Kavgacı, sözlerini şöyle tamamladı:
"Yangın riski yüksek bölgelerde, yol kenarları, yerleşim alanı çevreleri ve tarım arazileri sınırlarında, yangına daha dirençli türlerle bantlar oluşturulabilir. Bu yılki büyük yangınlardan sonra Eskişehir, Bilecik ve Karabük'teki alanları gezdim. Bu bölgelerde kızılçam ve karaçam ormanları yanmış olsa da alt tabakada meşe türlerinin yoğun sürgün verdiğini gördüm. Bu türlerin rejenerasyon yeteneğinden yararlanarak, dış kısımlarda ibreli türlerle odun üretimini sürdürürken, iç kısımlarda yapraklı türlerle dirençli bir peyzaj oluşturabiliriz."
AA








