Flaş Haber Yeni

MANEVİ HASTALIKLARIMIZIN ŞİFASINI ARAMAK

MANEVİ HASTALIKLARIMIZIN ŞİFASINI ARAMAK

İnsanoğlu cömertlik, azim, iffet, sabır, vefâ, tevâzu gibi güzel hasletlere sahip olmanın yanında, hırs, öfke, haset gibi duygulara da sahiptir. Bu sebeple, hiçbir insan tamamen kötü veya tamamen iyi değildir. Ademoğulları ve Havva kızları şeytâni vasıflar ile güzel melekeleri aynı bünyede barındırırlar. Güzel hasletleri sayesinde adeta melekleşen insanoğlu, kötü vasıflarını törpülemezse “esfel-i safilin” denilen aşağıların aşağısına düşebilir. Şeytâni vasıfların ruhlarda galebe çalması, manevi açıdan hastalıklara sebep olur. Manevi hastalıklarımız belki gözle görülüp, elle tutulmaz; ama doğrudan kendi hayatımızı, dolaylı olarak da ailemizin, çevremizin ve toplumumuzun hayatını olumsuz olarak etkiler. Peygamberimiz (sas) manevi hastalık diyebileceğimiz vasıfları, hadis-i şeriflerde ifade buyurmuş ve bu hastalıklara şifa olacak mahiyette çözüm önerilerini de açıkça bildirmiştir. Amacımız; bizlere hem bu dünyada hem de ahirette saadet elde etmeye yönelik birtakım görevler yükleyen ilahi mesajlar içeren hadis-i şerifleri öncelikle kendi hayatımızda uygulamaya çalışarak nefsimizi terbiye etmek; sonrasında ise terbiye olmuş nefislere sahip, kâmil insanlardan oluşan müslüman bir toplum inşa etmek olmalıdır. Yazımızda, hadis-i şerifleri esas alarak tespit ettiğimiz bazı manevi hastalıkları, yine hadislerde yer alan çözüm önerileri ile birlikte zikredeceğiz. İşte bahse konu manevî hastalıklar:

Su-i Zan: Bir kimsenin, kesin bilgisi olmamakla birlikte, başka biri hakkında kötü düşünce ve kanaate sahip olmasına “sû-i zan” denilmiştir. Hucurât sûresinin 12. âyetinde kardeşlikle bağdaşmayan davranışlar çerçevesinde,

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” buyurulur.

İslâm âlimlerinin genel yorumuna göre burada bilhassa suizan yasaklanmış ve dolaylı olarak bir kimse hakkında -aksini gösteren açık deliller olmadıkça- hüsnü zanda bulunmak gerektiğine, zira suizannın ahlâkî ve insanî zararlara yol açacağına dikkat çekilmiş, kural olarak dışarıdan bakıldığında iyi görülen bir kimse hakkında kötü zan beslemenin haram olduğu kabul edilmiştir (Taberî, XI, 393- 394; Gazzâlî, İḥyâʾ, III, 152).

Tecessüs: Bir kimsenin öğrenilmesini istemediği özel durumunu merak etme, araştırıp soruşturma anlamındaki terimdir. Muâviye’nin işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanların gizli hâllerini araştırırsan ya aralarına fesat sokmuş olursun ya da aralarında neredeyse fesat çıkmasına sebep olursun.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 37)

Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir kul/kişi bir başka kişinin/kulun(ayıbını) dünyada örterse, Allah da kıyamet günü onu (n ayıbını) örter.” (Müslim, Birr, 72; İbn Hanbel, II, 389)

Riya, gösteriş: Allah için yapılması gereken amel ve ibadeti kullara gösteriş olsun diye yapmaktır. İbn Abbâs’ın naklettiğine göre, Resûlullah (sav): “Kim (işlediği hayrı şöhret için) insanlara duyurursa, Allah onun (gizli işlerini) duyurur. Kim de (herhangi bir hayrı) gösterişçe yaparsa, Allah da onun gösterişçiliğini meydana çıkarır.” buyurdu. (Buhârî, Rikâk, 36; Müslim, Zühd, 47)

Laf taşımak, koğuculuk, nemime: Bozgunculuk amacıyla insanlar arasında söz taşıma, dedikodu yapma ve ikiyüzlülük anlamında olan terimdir. Huzeyfe"nin işittiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “(İnsanlar arasında) laf taşıyan kişi cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 50; Müslim, Îmân, 168)

İftira; dil ile işlenen cinayet: Bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmektir. Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kişinin haksız yere bir Müslümanın şeref ve namusuna dil uzatması, büyük günahların en büyüklerindendir...” (Ebû Dâvûd, Edeb, 35)

Manevi hastalıklardan bir kısmını zikretmiş olduk. Bahse konu hastalıklar fıtratımıza yerleşirse, alışkanlığa dönüşürse bu bizim için tam anlamı ile felaket olur. Çünkü bu hastalıklara sahip kişinin kul hakkına girmesi ve zalimleşmesi kaçınılmaz olur.

Beşikten mezara kadar süren ve uzun bir süreç olan hayat yolculuğu; ancak nitelikli bir eğitimle ve nefis terbiyesi ile geçirilirse “insan” kâmil mana da insan olur. Nefsimizi terbiye ederken en güzel örnek / üsve-i hasene olan Peygamberimizin örnekliği bizim için çok mühimdir. Manevi hastalıkların şifası için zikredeceğimiz hadis başlı başına bir reçetedir.

Ebû Zerr’in rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) ona şöyle buyurmuştur: “Nerede olursan ol, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!” (Tirmizî, Birr, 55)

Peygamberimizden rivayet olunan şu güzel dua ile sözlerimize son verelim: Şüteyr’in babası Şekel b. Humeyd anlatıyor: Hz. Peygamber’in (sas) yanına gittim ve “Yâ Resûlallah, bana bir (sığınma) dua(sı) öğretsen de o duayı okuyarak Allah’a sığınsam.” dedim. Bunun üzerine Allah Resûlü elimden tutarak şu duayı tavsiye buyurdu:

"Allah"ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve şehvetimin şerrinden sana sığınırım." (Tirmizî, Deavât, 74)

Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopedisi

                                                                                                             DİB Hadislerle İslam